Sultanahmet Meydanı

Sultanahmet, gezilip görülecek çok sayıda eseri barındıran üç imparatorluktan günümüze eser taşıyan, tarihi, turistik, kültürel ve mimari açıdan oldukça zengin bir semttir. Sultanahmet, 7 tepeli İstanbul’un ilk tepesi olarak kabul edilir. İstanbul’da gezilmesi gereken ilk yerdir Sultanahmet Meydanı.
1800 senelik bir meydan olarak birçok olaya şahit olmuştur. Bizans Hipodrom dedi. Osmanlı At Meydanı. Bizans atlı araba yarışları yapardı. Osmanlı cirit. Bizans danslar, eğlenceler, cambazlık gösterileri yapardı. Osmanlı haftalarca süren sünnet düğünleri, cambazlık gösterileri.
Bu nedenle de gerçekten büyük bir yere ve öneme sahip olan Sultanahmet Meydanı, tarihin değerli bir yeridir. Bu kadar değerli anıların ve eserlerin olduğu bir alanda da tarihi size hatırlatacak birçok eser bulunmaktadır.
Görkemli ve mimari güzelliği ile meydanın simgesi de Sultanahmet Camii olmaktadır. Sedefkar Mehmet Ağa adlı bir mimarın güzel bir eseridir. Padişah I.Ahmet, kendi adını verdiği caminin inşaatında bizzat çalışmıştır.
Meydandaki külliyeler, çarşılar, camiiler, türbeler ve medreseler mutlaka görülmelidir. Fotoğraf meraklıları için burada gerçekten çok iyi kadrajları yakalama fırsatı da var diyebiliriz. Sultanahmet günün her saati kalabalık ve hareketlidir. Burada İstanbul’u yaşamak farklı hissettirecektir.
Sultanahmet’te Gezilmesi Gereken En Önemli Yerler:
1. Sultanahmet Camii
2. Ayasofya Camii ve Müzesi
3. Sultanahmet Meydanı
4. Dikilitaş
5. İstanbul Arkeoloji Müzesi
6. Topkapı Sarayı
7. Yerebatan Sarnıcı
8. Gülhane Parkı
9. Haseki Hamamı
10. Alman Çeşmesi
11. Türk İslam Eserleri Müzesi
12. Yılanlı Sütun
13. III. Ahmet Çeşmesi
14. Arasta Çarşısı
15. Aya İrini Müzesi
Konu Sultanahmet olunca gezilecek yerler listesi sıralamakla bitmeyecek kadar uzun oluyor. Bukoleon Sarayı, Eski Şark Eserleri Müzesi, Cağaloğlu Hamamı, Soğukçeşme Sokağı, Milyon Taşı, Cumhuriyet Müzesi, Sokullu Mehmet Paşa Camii, Binbirdirek Sarnıcı, İbrahim Paşa Sarayı, Firuz Ağa Camii, Şifa Hamamı, Mozaik Müzesi, Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, Çinili Köşk Müzesi, İslam Billim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, İstanbul Sağlık Müzesi ile Vakıflar Halı ve Kilim Müzesi de görülmeye değer yerler arasında bulunuyor.

Eğil

Diyarbakır'ın Eğil ilçesi, tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış bir antik kenttir. Asurlulardan kalma kale ve birçok antik mağara, kral kızı resimlerine ev sahipliği yapan bir ilçedir. İlçe Peygamberler şehri olarak da bilinmektedir.
Eğil; Asurlular, Romalılar, Bizanslılar, Abbasiler, Büyük Selçuklu Devleti, Nisanoğulları Beyliği, Akkoyunlular ve Safeviler gibi eski medeniyetlerin yaşam sürdüğü yörelerden birisidir. Osmanlı salnamelerinde adı Diyarbakır'ın "peygamberler şehri" olarak geçer.
Eğil’de, Dicle Nehrinin, şimdi Dicle baraj gölünün doldurduğu kanyon buranın en kayda değer doğal güzelliklerinin bulunduğu bir mekândır. Asurlular döneminden kalma Eğil kalesi, mağaraları, kral mezarları gibi antik ve tarihi yapıları ile Türkiye'nin önemli antik kentlerinden biri olan Eğil mutlaka görülmesi gereken yerler arasında bulunuyor.

Assos - Behramkale

Assos, Çanakkale'nin Ayvacık ilçesine bağlı antik bir kenttir. Midilli Adası'nın tam karşısında yer alan antik kent Behramkale Köyü'ndedir. Antik çağların önemli yerleşim merkezlerinden olan kent, sönmüş bir volkanik tepe üzerinde, andezit kayalıkların arasındadır. Kentin inşaatında bu andezit taşları kullanılmıştır. Assos mistik havasıyla, antik kent kalıntılarıyla açık hava müzesi haline gelmiştir. 
Tarih boyunca Lidya, Pers, Pergamon¸ Roma egemenliği altına giren bölge Orta Çağ'da terk edilmiş; 1880-1883 yıllarında kazılar sırasında bulunmuştur. Aktif olduğu zamanlarda Assos, bulunduğu bölgedeki tek büyük limana sahip olduğu için geçen gemiler sayesinde zengin olmuştu. Antik Çağ'ın büyük düşünürlerinden Aristo'nun bu kentte üç yıl yaşamış ve felsefe okulu kurmuş olması nedeniyle felsefe tarihi açısından önem taşır. 
MÖ 900'lerde kurulan bu kentin en göz alıcı yeri en tepesine yapılmış olan, Athena Tapınağı'dır. 6x13 sıra sütün ile çevrili Athena Tapınağı, akropolün en önemli yapısıdır. MÖ 530 yılına ait tapınak 14x30 m. ölçüsündedir. Tapınağın bazı sütunları yerine dikilmiştir. Athena Tapınağı frizlerinden bir kısmı İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndedir. İkinci bir surla takviye edilen akropoldeki iç surlar Orta Çağ'da, Osmanlı döneminde ve günümüzde de restore edilmiştir.
Antik kent sınırları içerisinde, tepede bir de cami yer alıyor. Hüdavendigar Camii Osmanlı sultanı 1. Murat Hüdavendigar tarafından 14.yy 'da yaptırılmıştır. Osmanlı'nın kendine özgü eserlerinden olan cami tek kubbeli ve kare planlı olarak inşa edilmiştir. İçerisinde yer alan kadırga resimleri Osmanlı cami mimarisinde pek karşılaşılmayan bir örnek oluşturmaktadır...
Kentin ayrıca büyük bir amfi tiyatrosu da vardır.

Tilkiler Köprüsü ve Monyak Kalesi

Tilkiler (Lisitsite) Köyü, Studen Kladenets Barajı kıyısında - yemyeşil çayırlar ve meşe korulukları arasında - Kırcaali kasabasına sadece birkaç kilometre uzaklıkta yer almaktadır. Köy, büyük şehre olan yakınlığına rağmen ona giden bir yol olmadığı için medeniyetten yaıtılmış gibidir. Oraya gitmenin tek yolu, baraj üzerinde tekne ile veya su üzerinde 260 metrelik kablo destekli bir asma köprüden geçmektir. 
Studen Kladenets Barajı üzerindeki asma köprü 1974 yılında inşa edilmiştir ve Bulgaristan'daki en uzun asma köprü olarak biliniyor. Sütunlar arası uzunluk 260 metredir ve genişliği yaklaşık bir metredir. Arda Nehri'ne kurulan barajın en dar kısmında inşa edilmiştir. Lisitsite köyüne tek erişim yolu olan asma köprü 1993 yılında sel nedeniyle yıkıldı ve bir yıl sonra tekrar onarıldı. 1999 yılında tekrar elden geçirildi.
Konstrüksiyonu askılı olup, emniyet korkulukları ana halatlar üzerindeki dikey askılar vasıtasıyla tutturulmuştur. Köprü tabanı, her iki taraftan 40 adet çelik halat ile tutulur. Ahşap levhalar döşemenin taşıyıcı elemanlarıdır. Seyahat yazarlarının çeşitli metinleri ve blogları, köprünün modern teknik gereksinimleri karşılamadığını ve durumunun iyi olmadığını belirtiyor. Ben yürüyerek geçmekte bir sakınca görmedim. Tabandaki tahta levhalar arasında boşluklar bulunan sallanan bir köprüde 260 metre geçmenin korkutucu fikrine rağmen, manzaranın etkileyici bir parçası haline geldiğini inkar edemeyiz.
Köprüye, Shiroko Pole (Sürmenler) Köyü'nden veya demiryolu hattıyla, "Demir Kapı" istasyonunda inip Shiroko Pole yönünde devam ederek ulaşılabilir.
Bölge son derece güzel. Köprü üzerinden Studen Kladenets barajının güzel bir manzarası var ve karşımızda ortaçağ kalesi Monyak'ın sarp kayalıkları yükseliyor. Köprüden sonra turistler genellikle Monyak kalesine yönelirler.
Ortaçağ kalesi Monyak, Studen Kladenets Barajı'nın yukarısında Altıncı Kale adı verilen bir zirvede yer almaktadır. Zirve - köylülerin diliyle Asar(Hisar) - dağların, vadilerin, yamaçların ve barajın nefes kesen manzarasını sunar. Köprü bugün dağ manzarasının ayrılmaz bir parçasıdır.
Kale duvarı, sekiz duvarlı kule ve su depolarından oluşan Monyak'ın kalıntıları, 12. yüzyılda çok daha eski bir binanın - bir Roma kalesinin temelleri üzerine inşa edilmiştir. Dış kale duvarının korunan kısmı 270 m'den daha uzun olup, yer yer yüksekliği 7-8 metreyi bulmaktadır. Kireç ve kum kaynaklı taşlardan yapılmıştır. Kulenin yüksekliği yaklaşık 3-4 metredir. Altıncı Kale'nin toplam alanı 18.000 metrekaredir.
Kaleye 4 km uzaklıkta bulunan Shiroko Pole köyüne tren yolu üzerinde bulunduğu için kolaylıkla ulaşılabilmektedir. Köyden kaleye, özel bir tabela ile işaretlenmiş iyi biçimlendirilmiş bir yol var. Arazi yer yer diktir.

İğneada Longoz Ormanları

Kırklareli’nin en önemli ve en büyük sulak alanları İğneada Longoz Ormanları ve içerisindeki göller ve bu göllerin çevrelerindeki sazlık ve bataklıklardır. Longoz Ormanları içerisinde yer alan Erikli Gölü, Mert Gölü, Saka Gölü, Hamam Gölü ve Pedina Gölü önemli sulak alanlardır. Coğrafi konumu itibariyle Longoz Ormanları kuzeyden güneye ve güneyden kuzeye doğru göç eden kuşların rotası üzerinde yer aldığından ve Kırklareli’nin en önemli sulak alanı ve karasal ekosistemini oluşturmasından dolayı da stratejik bir öneme sahiptir.

Longoz Ormanları, Yıldız (Istranca) Dağları’ndan Karadeniz sahillerine doğru akan derelerin taşıdığı alüvyonların birikmesi ve bölgenin mevsimsel olarak sular altında kalması sonucunda oluşmuştur. Bu alanda yayılış gösteren Avrupa'nın güneydoğusuna özgü dişbudakmeşe-kızılağaç orman tipinin en sulak bölümlerinde kızılağaç ve dişbudak, nispeten daha kuru bölümlerde ise saplı meşe başta olmak üzere çeşitli meşe türleri baskındır. Bu orman toplulukları Karadeniz'in güneybatı sahillerinde görülen çok nadir ve önemli habitatlar olup, “longoz” şeklinde adlandırılırlar. Kış ve ilkbahar aylarında tamamen sularla kaplı, yaz ve sonbahar aylarında kısmen suyu çekilen ancak taban su seviyesi oldukça yüksek, organik madde bakımından zengin asidik topraklar üzerinde gelişen bu subasar ormanlar, bünyesinde barındırdıkları sarılıcı bitkileriyle de tropikal ormanları andıran bir görünüme sahiptirler.

Rezve Deresi, Bulanık Dere, Papuç Dere ve diğer dereler boyunca yer alan doğal bitki örtüsünün bulunduğu kesimler ve Longoz Ormanları içerisinde yer alan göller ve çevresindeki sazlıklar ve bataklıklar özellikle göçmen kuşlar tarafından barınma, beslenme ve üreme yeri olarak kullanılmaktadır. Kuşlar varlıklarını sürdürebilmeleri için, barınmaları, beslenmeleri, üremeleri ve korunmaları için uygun yaşam ortamlarına ihtiyaç duyarlar. Longoz Ormanları, içinde barındırdığı göller ve sazlıklarla kuşlar için en uygun ekosistemlerden biridir.

Longoz Ormanlarının Koruma Statüsü: İğneada Longoz Ormanları, Önemli Kuş Alanları (ÖKA) listesinde yer almaktadır. Karadeniz kıyısında Türkiye-Bulgaristan sınırında yer alan bu ÖKA, mevsimsel subasar ormanların, bataklıkların, tatlısu göllerinin ve kıyı kumullarının bir arada bulunduğu bir bölgedir. 1978'de ÖKA'nın büyük bir bölümü Av ve Yaban Hayatı Koruma Sahası ilan edilmiştir (5399 ha). ÖKA’nın güneyindeki 1345 hektarlık bir bölüme 1988 yılında Tabiatı Koruma Alanı statüsü verilmiştir. 1990 ve 1991'de ise bölgenin tümü iki aşamada Sit Alanı ilan edilmiştir. 2007’de daha önce Tabiatı Koruma Alanı, Doğal Sit, Yaban Hayatı Koruma Sahası gibi çeşitli statülere sahip ve birbirinden ayrı parçalar halinde yer alan korunan alanlar (3155 ha), Milli Park olarak ilan edilmiştir.

Son yıllarda özellikle küresel ısınma, yoğun sanayileşme, konut ve tarım arazileri edinme, termik ve nükleer enerji santralleri, rüzgar enerji santralleri (RES) gibi birçok olumsuz çevresel etkenler nedeniyle bu doğal alanların yapısı olumsuz yönde hızla değişmektedir. İğneada Longoz Ormanları çok kırılgan hassas ekosistemlerdendir. Doğal olarak bu olumsuz çevresel etkenler, İğneada Longoz Ormanları ve üzerinde barındırdıkları canlıları da direkt veya dolaylı olarak etkilemektedir. Bu olumsuzluklardan en çok etkilenen canlıların başında da kuşlar gelmektedir. Kuşların korunması hakkında birçok koruma çalışmaları yapılmış olsa da son 25 yılda küresel ölçekte kuşları tehdit eden etkenler engellenememiştir. Bu yüzden kuşların küresel, bölgesel ve yerel boyutta durumlarının tanımlanması ve izlenmesi oldukça önem taşımaktadır.

İğneada Longoz Ormanlarının önemli bir kuş potansiyeline sahip olması ve bu bölgede barınan kuş türlerinin birçok tehlikelerle karşı karşıya bulunmaları, bu alanın araştırılmasının önemini açıkça ortaya koymaktadır.

İğneada Longoz Ormanları ve çevresinde tespit edilen 227 kuş türü bu alanın kuşlar açısından ne kadar önemli olduğu ortaya koymuştur. Ancak bu kuş türleri varlıklarını tehdit eden birçok çevresel tehditle karşı karşıyadırlar. Bunların başında İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi)’nin Istranca Dağları’ndaki dere suyunu içme suyu olarak İstanbul’a götürme çabalarıdır. Diğer tehlikelerden bazıları özellikle ormanların ve kıyılarının yerleşim alanı olarak kullanımı nedeniyle doğa tahribatı ve beldenin evsel kanalizasyon ve katı atıklarının çevresindeki göllere ve orman içine boşaltılması oluşturmaktadır.

Longoz ormanları ve bu ormanlar içinde kalan sulak alanların tamamında avcılık yasaklanmalı veya kontrol altında tutulmalıdır. Orman içerisindeki tapulu arazilerde yapılan zirai faaliyetler kontrol altında tutulmalı, orman tahribatına zarar verecek girişimler engellenmelidir. Araştırma alanı Milli Park ilan edilmesine karşın gerekli düzenlemeler yapılmamış, bölge kontrol altına alınmamıştır. Mert Gölü ve Bulanık Dere arasında kalan kumullara taşıt girişi engellenmeli ve insanların bu bölgeyi yoğun olarak kullanmalarına izin verilmemelidir. Nadir olan gündüz yırtıcı kuşlarından Akkuyruklu Kartal bu kıyı boyunca bulunan ormanlık alanda insan etkisinden uzak olduğu için üreyebilmektedir. Burası Akkuyruklu Kartal için tespit edilmiş tek üreme alanıdır. İğneada Longoz Ormanları ve çevresinin kuş göç yolları üzerindeki stratejik konumu göz önünde bulundurularak, bu alan dâhilinde rüzgâr enerji santrallerinin (RES) yapılmasına izin verilmemelidir.

Gala Gölü

Trakya karşılaştığı çevre sorunlarına rağmen doğa koruma alanları ve milli parklar açısından zenginlik gösterir. Birbirine birkaç saat mesafede, biri tarihi milli park olmak üzere üç adet milli parkı bünyesinde barındırır. Çanakkale sınırları içinde bulunan Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Kırklareli sınırları içerisinde bulunan İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı ve Edirne sınırları içerisinde bulunan Gala Gölü Milli Parkı.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü koruması altında olan ve Türkiye’nin 36. Milli Parkı olarak ilan edilen kuşların en güzel yuvası Gala Gölü Milli Parkı…

Meriç Deltası sulak alanı içerisinde bulunan Gala Gölü Milli Parkı, sulak alan (Büyük Gala Gölü, Küçük Gala Gölü, Pamuklu Göl) ve ormanlık alan (Hisarlı Dağı ve etekleri) olmak üzere toplam 6.087 hektar yüzölçümüne sahiptir. Türkiye’nin önemli doğa alanları, önemli kuş alanları ve önemli bitki alanları listelerinde bulunan ve Ramsar Kriterlerine sahip bir sulak alan özelliğindedir.

Gala Gölü Milli Parkı, Trakya’da, Edirne’nin Enez ve İpsala ilçe sınırlarında kalan, içerisinde sulak alan, göl ve orman ekosistemleri ile bu ekosistemi barınma amaçlı kullanan canlı türlerini barındıran 6.087 hektara yayılan özel bir doğal alandır. Gala Gölü Milli Parkı Edirne’nin Enez ilçesine 10, İpsala ilçesine ise 22 kilometre mesafede bulunmaktadır. 1991 yılında Pamuklu ve Küçük Gala göllerini kapsayan 2369 hektarlık alan Tabiat Koruma Alanı olarak ilan edilmiştir. 2005 yılında ise Milli Parklar Kanunu’nun ilgili maddeleri hükmünce sınırları genişletilmiş ve 6087 hektara çıkartılmış olan Tabiat Koruma Alanı’nın statüsü Milli Park olarak değiştirilmiştir.

Gala Gölü Milli Parkı, 511 bitki ve 517 hayvan türü olmak üzere toplam 1028 canlı türüne ev sahipliği yapar. Milli Park, sulak alanların çok bulunması nedeniyle kuş göç yolları olarak büyük bir öneme sahiptir.

Gala Gölü Milli Parkı sahasında Ak Kuyruklu Kartal, Kızıl Şahin, Küçük Kerkenez, Küçük Karabatak, Tepeli Pelikan, Çeltikçi gibi nesli son derece azalmış türler ile Kaşık Gaga, Angıt, Yeşil Baş Ördek, Kuğu, Sakarmeke, Gri Balıkçıl, Büyük Beyaz Balıkçıl, Küçük Beyaz Balıkçıl, Cılıbıt, Saz Delicesi, Kaşıkcı, Kılıç Gaga, Kara Batak türleri olmak üzere 130 adet kuş türü bulunmaktadır. Gala Gölü’nün hemen batısında, Vakıflar Genel Müdürlüğü himayesinde bulunan ve Meriç Nehri kıyısındaki yaz ve kış seddeleri arasındaki sulak alanda ise Yeşilbaş Ördek popülasyonu öne çıkmaktadır.

Gölde yaşayan balıklar ise kambur sazan, turna, tatlı su levreği, kızıl göz, kızıl kanat, yılan balığı ve delice türleridir. Gala gölü etrafında balıkların ve kuşların yaşaması için elverişli geniş sazlıklar bulunmaktadır fakat zamanla gölün çeşitli atıklarla kirlenmesi nedeni ile göldeki kuş ve balık türleri giderek azalmaktadır. Gölün çevresinde ise tarım ve hayvancılık yaygın olup hayvanları otlatacak geniş yeşil alanlar bulunmaktadır. İlkbahar mevsiminde kuş çeşitliliği, göçmen kuşlarında gelmesi ile artmaktadır ve Gala Gölü en güzel görüntüsüne bu mevsimde bürünmektedir.

Gala Gölü Milli Parkı flora bakımından da zenginlik gösterir. Göl ve çevresinde, nilüfer, su sümbülü, hasır sazı, kamış ve ipliksi yeşil alglere rastlanmaktadır.

Trakya’da bulunan Türkiye’nin 36. Milli parkı olarak ilan edilen kuşların en güzel yuvası Gala Gölü Milli Parkı muhteşem doğası ile ziyaretçilerini büyülüyor. Gala Gölü Milli Parkı son yıllarda doğa yürüyüşü yapan gruplarının, kuş gözlemcilerinin ve doğa fotoğrafçılarının büyük ilgisini çekmektedir. Hisar Dağı’ndan Gala Gölü Milli Parkı’nın, ona eşlik eden Meriç Nehri’nin ve bu panoramayı tamamlayan Enez yönüne doğru Saros Körfezi kıyılarının seyri doyumsuzdur.