İstanbul'un Gece Hayatı

İstanbul'un asıl sahiplerinin gece hayatı...
İstanbul'daki ilk fotokapan çalışmam. Gayet verimli olduğunu düşünüyorum :) İstanbul gibi bir mega şehirde yaban hayatının hala ayakta kalması ve bu kadar çeşitlilik barındırması umut verici.
Beğenilerinize sunuyorum...
 

Ağaç kurbağası

Avrupa ağaç kurbağaları küçük kurbağalardır; erkeklerin uzunluğu 32-43mm, dişilerin uzunluğu ise 40-50mm arasındadır. Uzun bacaklı, ince bir yapıya sahiptirler. Sırt derileri pürüzsüz, ventral derileri ise taneciklidir. Sırt derileri sıcaklığa, neme veya ruh hallerine bağlı olarak yeşil, gri veya ten rengi olabilir. Ventral derileri beyazımsı renktedir ve sırt ve karın derisi gözlerden kasıklara kadar koyu kahverengi bir yanal şeritle ayrılır. Dişilerin beyaz boğazları varken, erkeklerin büyük (kıvrımlı) ses keseleri olan altın kahverengi boğazları vardır. Ağaç kurbağasının başı yuvarlaktır, göz bebeği yatay bir elips şeklindedir ve kulak açıkça görülebilir. Alt türlere, sıcaklığa, neme ve 'ruh haline' bağlı olarak, ten rengi parlak yeşilden zeytin yeşili, gri, kahverengi ve sarıya değişir. Ağaçlara ve çitlere tırmanmak için kullandığı ayak parmaklarındaki diskler, ağaç kurbağasının karakteristik bir özelliğidir. Diğer kurbağalar gibi arka ayakları ön ayaklardan çok daha büyük ve güçlüdür, bu da ağaç kurbağalarının hızla zıplamasını sağlar.
Avrupa ağaç kurbağaları, örümcekler, sinekler, böcekler, kelebekler ve tırtıllar gibi çeşitli küçük eklembacaklıları yerler. Uzun sıçramalar yapma yetenekleri, diyetlerinin çoğunu oluşturan hızlı uçan böcekleri yakalamalarına olanak tanır.
Avrupa ağaç kurbağaları bataklıklarda, nemli çayırlarda, sazlıklarda, parklarda, bahçelerde, üzüm bağlarında; meyve bahçeleri, akarsu kıyıları, göl kıyısı ve nemli veya kuru ormanlarda bulunabilir. Karanlık veya sık ormanlardan kaçınma eğilimindedirler. Kuraklık dönemlerini tolere edebilirler; bu nedenle bazen kuru habitatlarda da bulunurlar. Duvarlarda, mahzenlerde, kayaların altında, bitki kümelerinin altında kış uykusuna yatarlar veya yaprak yığınlarına ya da gübre yığınlarına gömülürler.
Eski zamanlarda ağaç kurbağaları, yaklaşan yağmura vıraklayarak tepki verdikleri için barometre olarak kullanılmıştır.

Fosiller

Dağların tepesinde, falezlerin yüzeyinde, derin vadilerin tabanında, sahillerde ya da avlu duvarlarında... Fosiller aslında her yerde!
Doğada, kaya tabakalarının içinde bazen bal peteği görünümünde, bazen spiral şekilde kıvrılmış, yıldıza, çiçeğe ya da günümüz deniz kabuklarına benzeyen bir takım kalıntılar görürüz. Bunlar birer fosildir.
Fosiller çok uzun zaman önce dünyada yaşamış olan hayvan ve bitkilerin günümüze ulaşmış kalıntılarıdır. Fosillerin pek çoğu hayvan ve bitkilerin kabuk, iskelet ve odunsu yerleri gibi sert bölümlerinin kalıntılarıdır. Yumuşak bölümler genellikle çürür ya da başka canlılar tarafından yenir. Bu yüzden geriye kalan parçaları tortulların altına gömülür. Tortullar da bu parçaları sıkıştırıp sertleştirir. Bu sırada su, kalıntıların üzerinden geçtikçe boşluk ve delikleri minerallerle doldurarak kayacın içinde fosilleşmelerini sağlar.
Fosiller sadece kumtaşı, kiltaşı, kireçtaşı gibi tortul kayalarda bulunabilir. Yüksek basınç ve sıcaklığın ürünü olmaları nedeniyle magmatik ve başkalaşım kayalarda fosil bulunmaz.
Fosilleri aramanın en önemli parçası nereye bakacağınızı bilmektir. Kireçtaşından oluşan kaya ve kayalıklar bakabileceğiniz en iyi yerlerdir. Ben aşağıdaki fosilleri yaşadığım sitedeki istinat duvarlarında fotoğrafladım. İyi seyirler...

Zvezdelina'nın İshakkuşları

İshakkuşu Nedir?

İshakkuşu, 20 cm boyunda ufacık, fakat oldukça güçlü, şirin bir baykuş türü. Avrupa’nın ve Asya’nın çoğu bölgesinde görülebilen bir tür. Genellikle yerel halktan çok kuş gözlemcileri tarafından gözlemlenebiliyor çünkü tam bir kamuflaj ustası. Bir ağaç gövdesinin yakınında tünediğinde neredeyse tamamen görünmez oluyor. Amatör bir doğa sevdalısı onun görünüşünden çok sesine aşinadır. ‘’Küçücük kuştan nasıl böyle bir ses çıkıyor?’’ dedirten bir sesi vardır, gecenin karanlığında yankı yapar. Sesi kesintili ve güçlü bir siren sesine benzeyen karakteristik bir sestir, türün İngilizce ismi (Scops Owl) bu sesten gelmektedir.
Oldukça güçlü bir baykuştur, neredeyse kendi boyundaki tarla farelerini yakalayabilir ve afiyetle yiyebilir. Fakat genellikle yakalaması daha az zahmetli ve daha bol olduğundan böcekle beslenmeyi tercih ederler. Diğer baykuşlar gibi açık alanda uçarken neredeyse hiç ses çıkarmaz, kapalı bir alandayken bile kanat seslerini duymak neredeyse imkânsızdır. Avlanırken de bu yeteneğinden faydalanır.
Yuvasını oyuklara yapar. Bu oyuklar genellikle ağaç gövdelerinde olsa da (Foto 1) elektrik direkleri gibi alternatif yuvalama alanlarını da kullanabilir.  (bkz. Foto 2). Bu yuvaların içinde 3 ya da 4 yavru büyür. Aşağıda göreceğiniz yuvada ise büyük olasılıkla 3 yavru var…
 

Zvezdelina'nın İshakkuşları

Anne İshakkuşu aynı akşam onlarca kez tekrarladığı çekirge avından karanlıklar içinde çıkageldi. Doyurması gereken karınları aç, belki gözleri daha da aç yavruları olduğu için geceleri dur durak bilmiyordu. Bir elektrik telinde tünerken etrafa göz gezdirdi (Foto 3) ve içi oyuk bir elektrik direğinin içindeki yuvaya sessizce daldı. Yuvaya girmesiyle çıkması bir olmuştu, yuvanın içinde ebeveynlerinin getirdiği avı parçalamak için çırpınan canavarların olduğunu tahmin etmek hiç de zor değildi.
İshak çifti benim bu sahneyi defalarca kez izlememe ve fotoğraflamama alışmış gibiydiler. Gerçi ara sıra yuvanın ağzından bana dik dik bakıyorlardı ama varlığımı pek umursamadıkları kesindi. Yuvanın içinde bu kadar hareketlilik varken benimle ilgilenme lüksleri de yoktu zaten, yuvanın dışına çıkarken hiç soluklanmadan başka bir çekirge getirmeye gidiyorlardı.  İnsan yuvanın içindeki canavarları yakından görmek istiyordu.
Ancak gün ışığında bu canavarların küçük, sevimli, beyaz tüy topakları oldukları ortaya çıktı. (Foto 4) Yuvadaki ebeveynler yavruları biraz güneş ışığı almaları, biraz da içinde yaşadıkları dünyayı tanımaları için gün içinde iki yavruyu sırayla dışarı ittiler. Ama sanırım serçeler ve diğer ötücü kuşlar için bu yavrular pek de sevimli değillerdi. Etraflarına üşüşüp ishakkuşu yavrularını taciz ediyorlardı. Ne de olsa büyüdüklerinde bir yırtıcı olacaklardı ve serçelerin onlardan korkmaları gerekecekti, aynı zamanda yakınlarda yuvaları ve savunmasız yavruları da vardı. Tabii serçelerin yuvanın etrafında dolaşmasında genç ishakkuşlarına gözdağı vermenin yanı sıra merakın da büyük payı vardı. Yavrular dışarda olmasalar bile yuvanın etrafında sürekli 3-5 serçe oluyordu. Yuvanın içindeki yavrulardan gözlerini ayırmıyorlardı, hatta birkaç serçenin yuvanın içine girdiklerine bile tanık oldum…
Bu ishakkuşu yavruları bu yazın sonlarına doğru yuvadan ayrılacaklar. Umarım hepsi sağlıklı bir birey olarak gelişir ve hepsi hayatta kalır. Bu yuvadaki hareketliliğe tanık olduğum için kendimi oldukça şanslı hissediyorum. Bizim evin balkonundan bir ishakkuşu yuvasını izlemek gerçekten apayrı bir keyifti. Bu yazıyı şu an Türkiye’den yazıyorum, Zvezdelina’ya yani Kayaaltı Köyü'ne döndüğümde yavrular büyük ihtimalle yuvadan ayrılmış olacaklar. Ama belki onları son bir kez daha görüp onların bu yuvanın etrafındaki ilk ve son uçuşlarına tanıklık edebilirim…