Lösizm

Lösizm (Leucism) nedir?

Lösizm, pigmentlerin, özellikle de melaninin bir kuşun tüyleri üzerinde düzgün bir şekilde birikmesini önleyen bir genetik mutasyonun neden olduğu anormal bir kuş tüyü durumudur. Sonuç olarak, kuşlar rehber kitaplarda listelenen veya çoğu fotoğrafta görülen normal, klasik tüy rengine sahip değildir. Bunun yerine vücudunun kimi kısımlarında, tüyler de dahil olmak üzere, aşağıdaki renk değişiklikleri görülebilir:
  1.  Kuşun hiçbir yerinde olmaması gereken kalın beyaz lekeler
  2.  Solgun veya ağarmış tüyler
  3.  Genel olarak çok az veya hiç renk içermeyen beyaz tüyler
Beyazın parlaklığı ve pigment kaybının derecesi de dahil olmak üzere lösizm derecesi, kuşun genetik yapısına bağlı olarak değişecektir. 

Lösistik ve Albino Kuşlar

Albinizm, bir kuşun tüylerinin soluklaşmasına neden olabilecek başka bir genetik durumdur, ancak albino ve lösistik kuşlar arasında belirgin farklılıklar vardır. Lösizm çoğunlukla sadece kuş tüylerini ve genellikle sadece melanin pigmenti olanları etkiler - genellikle koyu tüyler.

Diğer yandan, albinizm, tüm pigmentleri etkiler ve albino kuşlar tüylerinde hiçbir renk göstermez. Ayrıca, albinizm kuşun cildinin ve gözlerinin diğer pigmentlerini de etkiler ve albino kuşlarda soluk pembe veya kırmızımsı gözler, bacaklar, ayaklar ve soluk bir gaga görülür. Öte yandan lösistik kuşların genellikle renkli gözleri, bacakları, ayakları ve gagaları vardır.
 


Lösistik Kuşlar Nasıl Tanımlanır?

Lösistik kuşlar düzensiz renk tüylenme gösterirken, bu kuşları kolaylıkla tanımlamak mümkündür.  Saf beyaz lösistik kuşları tanımlamak ise daha zor olabilir. Kuşun büyüklüğü ve şekli, sesi/ötüşü, dağılımı, beslenme alışkanlıkları, davranışları ve birlikte hareket ettiği diğer kuş türleri, türün belirlenmesine yardımcı olabilir.

Lösizm ile İlgili Problemler

Lösizm, bir kuşçu için sıra dışı ve heyecan verici olsa da, kuşlar için bu durum, vahşi doğada özel zorluklar yaratabilir. Daha açık tüyler, koruyucu kamuflajı ortadan kaldırabilir, bu durum da lösistik kuşları yırtıcılara karşı daha savunmasız hale getirebilir.

Kuş tüylerinin renkleri kur davranışlarında önemli bir rol oynadığı için, lösizmi olan kuşlar güçlü ve sağlıklı eşler bulamamaktadır. Melanin ayrıca tüylerin önemli bir yapısal bileşenidir ve yüksek lösizmi olan kuşların daha zayıf tüyleri vardır. Bu, lösist tüylerin daha çabuk yıpranacağı, uçuşu zorlaştırıp kuşların sert hava koşullarına karşı ısı izolasyonlarını ortadan kaldıracağı anlamına gelir.
 

Ağaç kurbağası

Avrupa ağaç kurbağaları küçük kurbağalardır; erkeklerin uzunluğu 32-43mm, dişilerin uzunluğu ise 40-50mm arasındadır. Uzun bacaklı, ince bir yapıya sahiptirler. Sırt derileri pürüzsüz, ventral derileri ise taneciklidir. Sırt derileri sıcaklığa, neme veya ruh hallerine bağlı olarak yeşil, gri veya ten rengi olabilir. Ventral derileri beyazımsı renktedir ve sırt ve karın derisi gözlerden kasıklara kadar koyu kahverengi bir yanal şeritle ayrılır. Dişilerin beyaz boğazları varken, erkeklerin büyük (kıvrımlı) ses keseleri olan altın kahverengi boğazları vardır. Ağaç kurbağasının başı yuvarlaktır, göz bebeği yatay bir elips şeklindedir ve kulak açıkça görülebilir. Alt türlere, sıcaklığa, neme ve 'ruh haline' bağlı olarak, ten rengi parlak yeşilden zeytin yeşili, gri, kahverengi ve sarıya değişir. Ağaçlara ve çitlere tırmanmak için kullandığı ayak parmaklarındaki diskler, ağaç kurbağasının karakteristik bir özelliğidir. Diğer kurbağalar gibi arka ayakları ön ayaklardan çok daha büyük ve güçlüdür, bu da ağaç kurbağalarının hızla zıplamasını sağlar.
Avrupa ağaç kurbağaları, örümcekler, sinekler, böcekler, kelebekler ve tırtıllar gibi çeşitli küçük eklembacaklıları yerler. Uzun sıçramalar yapma yetenekleri, diyetlerinin çoğunu oluşturan hızlı uçan böcekleri yakalamalarına olanak tanır.
Avrupa ağaç kurbağaları bataklıklarda, nemli çayırlarda, sazlıklarda, parklarda, bahçelerde, üzüm bağlarında; meyve bahçeleri, akarsu kıyıları, göl kıyısı ve nemli veya kuru ormanlarda bulunabilir. Karanlık veya sık ormanlardan kaçınma eğilimindedirler. Kuraklık dönemlerini tolere edebilirler; bu nedenle bazen kuru habitatlarda da bulunurlar. Duvarlarda, mahzenlerde, kayaların altında, bitki kümelerinin altında kış uykusuna yatarlar veya yaprak yığınlarına ya da gübre yığınlarına gömülürler.
Eski zamanlarda ağaç kurbağaları, yaklaşan yağmura vıraklayarak tepki verdikleri için barometre olarak kullanılmıştır.

Zvezdelina'nın İshakkuşları

İshakkuşu Nedir?

İshakkuşu, 20 cm boyunda ufacık, fakat oldukça güçlü, şirin bir baykuş türü. Avrupa’nın ve Asya’nın çoğu bölgesinde görülebilen bir tür. Genellikle yerel halktan çok kuş gözlemcileri tarafından gözlemlenebiliyor çünkü tam bir kamuflaj ustası. Bir ağaç gövdesinin yakınında tünediğinde neredeyse tamamen görünmez oluyor. Amatör bir doğa sevdalısı onun görünüşünden çok sesine aşinadır. ‘’Küçücük kuştan nasıl böyle bir ses çıkıyor?’’ dedirten bir sesi vardır, gecenin karanlığında yankı yapar. Sesi kesintili ve güçlü bir siren sesine benzeyen karakteristik bir sestir, türün İngilizce ismi (Scops Owl) bu sesten gelmektedir.
Oldukça güçlü bir baykuştur, neredeyse kendi boyundaki tarla farelerini yakalayabilir ve afiyetle yiyebilir. Fakat genellikle yakalaması daha az zahmetli ve daha bol olduğundan böcekle beslenmeyi tercih ederler. Diğer baykuşlar gibi açık alanda uçarken neredeyse hiç ses çıkarmaz, kapalı bir alandayken bile kanat seslerini duymak neredeyse imkânsızdır. Avlanırken de bu yeteneğinden faydalanır.
Yuvasını oyuklara yapar. Bu oyuklar genellikle ağaç gövdelerinde olsa da (Foto 1) elektrik direkleri gibi alternatif yuvalama alanlarını da kullanabilir.  (bkz. Foto 2). Bu yuvaların içinde 3 ya da 4 yavru büyür. Aşağıda göreceğiniz yuvada ise büyük olasılıkla 3 yavru var…
 

Zvezdelina'nın İshakkuşları

Anne İshakkuşu aynı akşam onlarca kez tekrarladığı çekirge avından karanlıklar içinde çıkageldi. Doyurması gereken karınları aç, belki gözleri daha da aç yavruları olduğu için geceleri dur durak bilmiyordu. Bir elektrik telinde tünerken etrafa göz gezdirdi (Foto 3) ve içi oyuk bir elektrik direğinin içindeki yuvaya sessizce daldı. Yuvaya girmesiyle çıkması bir olmuştu, yuvanın içinde ebeveynlerinin getirdiği avı parçalamak için çırpınan canavarların olduğunu tahmin etmek hiç de zor değildi.
İshak çifti benim bu sahneyi defalarca kez izlememe ve fotoğraflamama alışmış gibiydiler. Gerçi ara sıra yuvanın ağzından bana dik dik bakıyorlardı ama varlığımı pek umursamadıkları kesindi. Yuvanın içinde bu kadar hareketlilik varken benimle ilgilenme lüksleri de yoktu zaten, yuvanın dışına çıkarken hiç soluklanmadan başka bir çekirge getirmeye gidiyorlardı.  İnsan yuvanın içindeki canavarları yakından görmek istiyordu.
Ancak gün ışığında bu canavarların küçük, sevimli, beyaz tüy topakları oldukları ortaya çıktı. (Foto 4) Yuvadaki ebeveynler yavruları biraz güneş ışığı almaları, biraz da içinde yaşadıkları dünyayı tanımaları için gün içinde iki yavruyu sırayla dışarı ittiler. Ama sanırım serçeler ve diğer ötücü kuşlar için bu yavrular pek de sevimli değillerdi. Etraflarına üşüşüp ishakkuşu yavrularını taciz ediyorlardı. Ne de olsa büyüdüklerinde bir yırtıcı olacaklardı ve serçelerin onlardan korkmaları gerekecekti, aynı zamanda yakınlarda yuvaları ve savunmasız yavruları da vardı. Tabii serçelerin yuvanın etrafında dolaşmasında genç ishakkuşlarına gözdağı vermenin yanı sıra merakın da büyük payı vardı. Yavrular dışarda olmasalar bile yuvanın etrafında sürekli 3-5 serçe oluyordu. Yuvanın içindeki yavrulardan gözlerini ayırmıyorlardı, hatta birkaç serçenin yuvanın içine girdiklerine bile tanık oldum…
Bu ishakkuşu yavruları bu yazın sonlarına doğru yuvadan ayrılacaklar. Umarım hepsi sağlıklı bir birey olarak gelişir ve hepsi hayatta kalır. Bu yuvadaki hareketliliğe tanık olduğum için kendimi oldukça şanslı hissediyorum. Bizim evin balkonundan bir ishakkuşu yuvasını izlemek gerçekten apayrı bir keyifti. Bu yazıyı şu an Türkiye’den yazıyorum, Zvezdelina’ya yani Kayaaltı Köyü'ne döndüğümde yavrular büyük ihtimalle yuvadan ayrılmış olacaklar. Ama belki onları son bir kez daha görüp onların bu yuvanın etrafındaki ilk ve son uçuşlarına tanıklık edebilirim…

İğneada Longoz Ormanları

Kırklareli’nin en önemli ve en büyük sulak alanları İğneada Longoz Ormanları ve içerisindeki göller ve bu göllerin çevrelerindeki sazlık ve bataklıklardır. Longoz Ormanları içerisinde yer alan Erikli Gölü, Mert Gölü, Saka Gölü, Hamam Gölü ve Pedina Gölü önemli sulak alanlardır. Coğrafi konumu itibariyle Longoz Ormanları kuzeyden güneye ve güneyden kuzeye doğru göç eden kuşların rotası üzerinde yer aldığından ve Kırklareli’nin en önemli sulak alanı ve karasal ekosistemini oluşturmasından dolayı da stratejik bir öneme sahiptir.

Longoz Ormanları, Yıldız (Istranca) Dağları’ndan Karadeniz sahillerine doğru akan derelerin taşıdığı alüvyonların birikmesi ve bölgenin mevsimsel olarak sular altında kalması sonucunda oluşmuştur. Bu alanda yayılış gösteren Avrupa'nın güneydoğusuna özgü dişbudakmeşe-kızılağaç orman tipinin en sulak bölümlerinde kızılağaç ve dişbudak, nispeten daha kuru bölümlerde ise saplı meşe başta olmak üzere çeşitli meşe türleri baskındır. Bu orman toplulukları Karadeniz'in güneybatı sahillerinde görülen çok nadir ve önemli habitatlar olup, “longoz” şeklinde adlandırılırlar. Kış ve ilkbahar aylarında tamamen sularla kaplı, yaz ve sonbahar aylarında kısmen suyu çekilen ancak taban su seviyesi oldukça yüksek, organik madde bakımından zengin asidik topraklar üzerinde gelişen bu subasar ormanlar, bünyesinde barındırdıkları sarılıcı bitkileriyle de tropikal ormanları andıran bir görünüme sahiptirler.

Rezve Deresi, Bulanık Dere, Papuç Dere ve diğer dereler boyunca yer alan doğal bitki örtüsünün bulunduğu kesimler ve Longoz Ormanları içerisinde yer alan göller ve çevresindeki sazlıklar ve bataklıklar özellikle göçmen kuşlar tarafından barınma, beslenme ve üreme yeri olarak kullanılmaktadır. Kuşlar varlıklarını sürdürebilmeleri için, barınmaları, beslenmeleri, üremeleri ve korunmaları için uygun yaşam ortamlarına ihtiyaç duyarlar. Longoz Ormanları, içinde barındırdığı göller ve sazlıklarla kuşlar için en uygun ekosistemlerden biridir.

Longoz Ormanlarının Koruma Statüsü: İğneada Longoz Ormanları, Önemli Kuş Alanları (ÖKA) listesinde yer almaktadır. Karadeniz kıyısında Türkiye-Bulgaristan sınırında yer alan bu ÖKA, mevsimsel subasar ormanların, bataklıkların, tatlısu göllerinin ve kıyı kumullarının bir arada bulunduğu bir bölgedir. 1978'de ÖKA'nın büyük bir bölümü Av ve Yaban Hayatı Koruma Sahası ilan edilmiştir (5399 ha). ÖKA’nın güneyindeki 1345 hektarlık bir bölüme 1988 yılında Tabiatı Koruma Alanı statüsü verilmiştir. 1990 ve 1991'de ise bölgenin tümü iki aşamada Sit Alanı ilan edilmiştir. 2007’de daha önce Tabiatı Koruma Alanı, Doğal Sit, Yaban Hayatı Koruma Sahası gibi çeşitli statülere sahip ve birbirinden ayrı parçalar halinde yer alan korunan alanlar (3155 ha), Milli Park olarak ilan edilmiştir.

Son yıllarda özellikle küresel ısınma, yoğun sanayileşme, konut ve tarım arazileri edinme, termik ve nükleer enerji santralleri, rüzgar enerji santralleri (RES) gibi birçok olumsuz çevresel etkenler nedeniyle bu doğal alanların yapısı olumsuz yönde hızla değişmektedir. İğneada Longoz Ormanları çok kırılgan hassas ekosistemlerdendir. Doğal olarak bu olumsuz çevresel etkenler, İğneada Longoz Ormanları ve üzerinde barındırdıkları canlıları da direkt veya dolaylı olarak etkilemektedir. Bu olumsuzluklardan en çok etkilenen canlıların başında da kuşlar gelmektedir. Kuşların korunması hakkında birçok koruma çalışmaları yapılmış olsa da son 25 yılda küresel ölçekte kuşları tehdit eden etkenler engellenememiştir. Bu yüzden kuşların küresel, bölgesel ve yerel boyutta durumlarının tanımlanması ve izlenmesi oldukça önem taşımaktadır.

İğneada Longoz Ormanlarının önemli bir kuş potansiyeline sahip olması ve bu bölgede barınan kuş türlerinin birçok tehlikelerle karşı karşıya bulunmaları, bu alanın araştırılmasının önemini açıkça ortaya koymaktadır.

İğneada Longoz Ormanları ve çevresinde tespit edilen 227 kuş türü bu alanın kuşlar açısından ne kadar önemli olduğu ortaya koymuştur. Ancak bu kuş türleri varlıklarını tehdit eden birçok çevresel tehditle karşı karşıyadırlar. Bunların başında İSKİ (İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi)’nin Istranca Dağları’ndaki dere suyunu içme suyu olarak İstanbul’a götürme çabalarıdır. Diğer tehlikelerden bazıları özellikle ormanların ve kıyılarının yerleşim alanı olarak kullanımı nedeniyle doğa tahribatı ve beldenin evsel kanalizasyon ve katı atıklarının çevresindeki göllere ve orman içine boşaltılması oluşturmaktadır.

Longoz ormanları ve bu ormanlar içinde kalan sulak alanların tamamında avcılık yasaklanmalı veya kontrol altında tutulmalıdır. Orman içerisindeki tapulu arazilerde yapılan zirai faaliyetler kontrol altında tutulmalı, orman tahribatına zarar verecek girişimler engellenmelidir. Araştırma alanı Milli Park ilan edilmesine karşın gerekli düzenlemeler yapılmamış, bölge kontrol altına alınmamıştır. Mert Gölü ve Bulanık Dere arasında kalan kumullara taşıt girişi engellenmeli ve insanların bu bölgeyi yoğun olarak kullanmalarına izin verilmemelidir. Nadir olan gündüz yırtıcı kuşlarından Akkuyruklu Kartal bu kıyı boyunca bulunan ormanlık alanda insan etkisinden uzak olduğu için üreyebilmektedir. Burası Akkuyruklu Kartal için tespit edilmiş tek üreme alanıdır. İğneada Longoz Ormanları ve çevresinin kuş göç yolları üzerindeki stratejik konumu göz önünde bulundurularak, bu alan dâhilinde rüzgâr enerji santrallerinin (RES) yapılmasına izin verilmemelidir.

Gala Gölü

Trakya karşılaştığı çevre sorunlarına rağmen doğa koruma alanları ve milli parklar açısından zenginlik gösterir. Birbirine birkaç saat mesafede, biri tarihi milli park olmak üzere üç adet milli parkı bünyesinde barındırır. Çanakkale sınırları içinde bulunan Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı, Kırklareli sınırları içerisinde bulunan İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı ve Edirne sınırları içerisinde bulunan Gala Gölü Milli Parkı.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü koruması altında olan ve Türkiye’nin 36. Milli Parkı olarak ilan edilen kuşların en güzel yuvası Gala Gölü Milli Parkı…

Meriç Deltası sulak alanı içerisinde bulunan Gala Gölü Milli Parkı, sulak alan (Büyük Gala Gölü, Küçük Gala Gölü, Pamuklu Göl) ve ormanlık alan (Hisarlı Dağı ve etekleri) olmak üzere toplam 6.087 hektar yüzölçümüne sahiptir. Türkiye’nin önemli doğa alanları, önemli kuş alanları ve önemli bitki alanları listelerinde bulunan ve Ramsar Kriterlerine sahip bir sulak alan özelliğindedir.

Gala Gölü Milli Parkı, Trakya’da, Edirne’nin Enez ve İpsala ilçe sınırlarında kalan, içerisinde sulak alan, göl ve orman ekosistemleri ile bu ekosistemi barınma amaçlı kullanan canlı türlerini barındıran 6.087 hektara yayılan özel bir doğal alandır. Gala Gölü Milli Parkı Edirne’nin Enez ilçesine 10, İpsala ilçesine ise 22 kilometre mesafede bulunmaktadır. 1991 yılında Pamuklu ve Küçük Gala göllerini kapsayan 2369 hektarlık alan Tabiat Koruma Alanı olarak ilan edilmiştir. 2005 yılında ise Milli Parklar Kanunu’nun ilgili maddeleri hükmünce sınırları genişletilmiş ve 6087 hektara çıkartılmış olan Tabiat Koruma Alanı’nın statüsü Milli Park olarak değiştirilmiştir.

Gala Gölü Milli Parkı, 511 bitki ve 517 hayvan türü olmak üzere toplam 1028 canlı türüne ev sahipliği yapar. Milli Park, sulak alanların çok bulunması nedeniyle kuş göç yolları olarak büyük bir öneme sahiptir.

Gala Gölü Milli Parkı sahasında Ak Kuyruklu Kartal, Kızıl Şahin, Küçük Kerkenez, Küçük Karabatak, Tepeli Pelikan, Çeltikçi gibi nesli son derece azalmış türler ile Kaşık Gaga, Angıt, Yeşil Baş Ördek, Kuğu, Sakarmeke, Gri Balıkçıl, Büyük Beyaz Balıkçıl, Küçük Beyaz Balıkçıl, Cılıbıt, Saz Delicesi, Kaşıkcı, Kılıç Gaga, Kara Batak türleri olmak üzere 130 adet kuş türü bulunmaktadır. Gala Gölü’nün hemen batısında, Vakıflar Genel Müdürlüğü himayesinde bulunan ve Meriç Nehri kıyısındaki yaz ve kış seddeleri arasındaki sulak alanda ise Yeşilbaş Ördek popülasyonu öne çıkmaktadır.

Gölde yaşayan balıklar ise kambur sazan, turna, tatlı su levreği, kızıl göz, kızıl kanat, yılan balığı ve delice türleridir. Gala gölü etrafında balıkların ve kuşların yaşaması için elverişli geniş sazlıklar bulunmaktadır fakat zamanla gölün çeşitli atıklarla kirlenmesi nedeni ile göldeki kuş ve balık türleri giderek azalmaktadır. Gölün çevresinde ise tarım ve hayvancılık yaygın olup hayvanları otlatacak geniş yeşil alanlar bulunmaktadır. İlkbahar mevsiminde kuş çeşitliliği, göçmen kuşlarında gelmesi ile artmaktadır ve Gala Gölü en güzel görüntüsüne bu mevsimde bürünmektedir.

Gala Gölü Milli Parkı flora bakımından da zenginlik gösterir. Göl ve çevresinde, nilüfer, su sümbülü, hasır sazı, kamış ve ipliksi yeşil alglere rastlanmaktadır.

Trakya’da bulunan Türkiye’nin 36. Milli parkı olarak ilan edilen kuşların en güzel yuvası Gala Gölü Milli Parkı muhteşem doğası ile ziyaretçilerini büyülüyor. Gala Gölü Milli Parkı son yıllarda doğa yürüyüşü yapan gruplarının, kuş gözlemcilerinin ve doğa fotoğrafçılarının büyük ilgisini çekmektedir. Hisar Dağı’ndan Gala Gölü Milli Parkı’nın, ona eşlik eden Meriç Nehri’nin ve bu panoramayı tamamlayan Enez yönüne doğru Saros Körfezi kıyılarının seyri doyumsuzdur.

Terkos Gölü

Eski adı Terkos olan Durusu, İstanbul ilinin Avrupa yakasının kuzey-batısında, kente yaklaşık 40–50 km. uzaklıkta, 40’ 19’’ kuzey ve 28’ 32’’ doğu koordinatları arasında bulunan, lagün kökenli, az tuzlu bir göldür. 

Terkos Gölü’nü de içinde barındıran Terkos Havzası, İstanbul’un en eski su kaynaklarından biridir. Havza, büyük bölümü İstanbul ili sınırları içinde yer alan Çatalca Yarımadası’nın kuzeyinde yer alır. ÖDA (Önemli Doğa alanı), batıda Kırklareli sınırları içinde Kıyıköy kıyılarına kadar devam eder. Havzayı batıda Istranca Dağları, doğuda ise Terkos Gölü sınırlar. Alanın büyük kısmı ormanlarla kaplıdır.

Habitatlar: ÖDA; barındırdığı ormanlar, fundalıklar, tatlı su ve kumul ekosistemleriyle zengin bitki örtüsüne sahiptir. Orman bitki örtüsünün yaygın olduğu ÖDA, Türkiye’nin tek parça halinde uzanan en büyük baltalık ormanlarına ev sahipliği yapar. Ormanlık alanlar içindeki kurak tepelerde ve güney yamaçlarda fundalıklar bulunur. Gölün kirlenmemiş doğası, havzadaki iyi korunmuş doğal yaşam ortamları nadir bitki türleri içeren son derece zengin bir sulak alan sisteminin ortaya çıkmasına neden olmuştur. ÖDA’nın orta bölgesinde yer alan Danamandıra Gölleri, fundalık ve baltalık orman alanı içinde yer alan nadir asidik sulak alanlardan biridir.

Türler: Alanda yaşayan 17 bitki taksonu ÖDA kriterlerini sağlamaktadır. Bu taksonların büyük bir kısmının nesli küresel ölçekte tehlike altındadır.

ÖDA’da üreyen önemli su kuşlarının başında pasbaş pakta (Aythya nyroca), küçük orman kartalı (Aquila pomarina), küçük balaban (Ixobrychus minutus) ve alaca balıkçıl (Ardeola ralloides) gelmektedir. Nesli dünya ölçeğinde tehlike altında bulunan Sibirya kazı (Branta ruficollis), ak kuyruklu kartal (Haliaeetus albicilla) ve büyük orman kartalı (Aquila clanga) bölgede az sayıda kışlamaktadır. Göl kış aylarında aynı anda 10 binden fazla su kuşu barındırır.

Alandaki önemli memeli türlerinin başında uzunayaklı yarasa (Myotis capaccinii), Akdeniz nalburunluyarasası (Rhinolophus euryale), beyaz kesicidişli körfare (Nannospalax leucodon) ve Avrupa gelengisi (Spermophilus citellus) gelmektedir. Ayrıca Motor Deresi çevresinde susamuru (Lutra lutra) görülmektedir.

Terkos Gölü, amfibiler açısından da önemlidir. Bu türler arasında kırmızılı kurbağa (Bombina bombina) ve pürtüklü semender (Triturus karelini) yer alır.

ÖDA, dar yayılışlı Somatochlora borisi adlı kızböceği türü için küresel ölçekte önem taşır.

Alan Kullanımı: Terkos Gölü, İstanbul’un en önemli içme suyu kaynaklarından biridir. Terkos Havzası’ndaki yerleşimlerin temel ekonomik faaliyetleri tarım, hayvancılık ve ormancılıktır. Gölün batı ve güneydoğusunda yer alan tarıma ayrılmış alanlar daha çok yerleşim birimlerinin etrafında ve az eğimli akarsu vadileri boyunca uzanmaktadır. Özellikle baltalık meşe ağaçlarının yoğun olduğu sahalarda odun kömürü üretimi dikkat çekmektedir. ÖDA, yakın tarihe kadar ulaşımın güç olduğu kuzeybatısı dışında büyük ölçüde baltalık orman olarak kullanılmaktaydı. Karaburun ve Ormanlık plajları yaz aylarında turistler tarafından yoğun olarak ziyaret edilir.

Tehditler: Alanda bilinen en ciddi tehdit, İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’nin (İSKİ) Istranca Dağları’ndan su getirmek amacıyla 1990’lı yılların ortalarında başlattığı projedir. Bu kapsamda, Kazandere, Sultanbahçe, Cilingöz, Kuzuludere, Düzdere ve Terkos barajları inşa edilmiş, Büyükkılıçlı ve Yoncalı barajlarının ise master planları tamamlanmıştır. Proje gerek inşaat aşamasında gerekse tamamlanan barajların su rejimini değiştirmesi nedeniyle doğal habitatlar üzerinde büyük bir tahribat meydana getirmiştir. Barajlara erişim amacıyla açılan ve eni 40–100 metre arasında değişen yol, orman alanının büyük bölümüne zarar vermiş, bölgedeki canlıların yaşam alanlarını parçalamış ve ÖDA’nın iç kesimlerine ulaşımı kolaylaştırmıştır.

Barajlardan elde edilen içme suyu önce Terkos Gölü’ne aktarılmakta ve gölün su seviyesinde ve ekolojik yapısında ciddi değişikliklere sebep olmaktadır. Alandaki bir diğer tehdit ise Terkos Gölü yakınlarındaki ikincil konutlardır. Yeni imar taleplerine mevzi imar planları yoluyla çözüm getirmeye çalışılmakta, ancak bu durum plansız yapılaşmayı daha da artırmaktadır. Yasadışı avcılık alandaki diğer bir sorundur.

Koruma Çalışmaları: Alanda bulunan yerel sivil toplum kurumları gölün kirlilikten korunması ve yerleşim taleplerinin önüne geçilmesi amacıyla farklı etkinlikler yürütmektedirler.