Silivri / Kalepark'ta Neler Oluyor?

Silivri Kalepark altındaki Küçük kerkenezler (Falco naumanni), falezlere çekilen teller yüzünden yuvalarına rahatça erişemiyorlar. Bu yıl çekilen yeni teller geçen senelerdeki tellere göre çok daha sık burgulu ve tüm sahil boyunca devam ediyor. Yuvalara erişimi neredeyse tamamen kısıtlıyor. Tellere açılan ve 35cm çapında olduğu söylenen delikler sayıca yetersiz ve çoğu yuvalara uzak. Eskiden sadece yürüyüş bölgesinde tel vardı, kumsal kısmında yoktu. Bu yıl bu kısma da tel çekildi ve bu kısımda hiç delik açılmadı. Aynı zamanda bölgedeki Küçük kargalarla (Corvus monedula) sürekli rekabet halinde olan Küçük kerkenezler için dezavantaj yaratıyorlar. Kargalar sayıca daha fazla ve daha iriler. Normal koşullar altında küçük kerkenezler kargalarla beraber falezlerde üremeyi başarabiliyorlardı. Ancak şimdi çekilen teller yüzünden yuva bölgesinde o doğanlara özgü manevra kabiliyetlerini kaybetmelerinden dolayı üstünlüklerini yitirmiş durumdalar. Açılan deliklerin çevresi kargalar tarafından tutuluyor ve kerkenezlerin yuvalara girişleri engelleniyor. Tellerden bir şekilde geçen kerkenezler ise teller ve kayalıklar arasındaki mesafenin darlığından dolayı falezin büyük bir kesiminde rahat hareket edemiyorlar. Deliklerin sadece 400m uzunluğundaki falezin orta kısmındaki 50-100 metresinde açılmalarından dolayı içeri girip de baskı altında kalan kerkenezler, hiç delik olmayan sağ ve sol taraflara gidiyor, sonrasında ise çıkış yolunu bulmakta zorlanıyorlar. Yani girmesi zor, çıkması zor, yuvadan çok bir hapishane gibi... Bu kötü koşullar altında küçük kerkenezler delikleri kullanmak yerine kendilerini tel burgularının arasından içeri atmaya çalışıyorlar ve bu durum tellere takılarak ölme riski doğuruyor. Belgelediğim tellere takılmış Küçük karga, tellerin bölgede üreyen kuşlar için ölüm riski taşıdığının somut bir kanıtı. Şu an bölgede kalan birkaç çift Küçük kerkenez üreme şansı bulsa bile, ileride doğacak yavruları uçuş talimi için alan bulamayacak ve ebeveynlerinin zor ulaşım nedeniyle yeterli besin taşıyamayacak olmasından dolayı yeterli beslenemeyecekler. Endişem, bur durumun yavruların telef olmasıyla sonuçlanması...
Silivri Belediyesine, İBB'ye ve CİMER'e durumu bildiren birer dilekçe gönderdim. Silivri Belediyesi projenin İBB'nin yetki alanına girdiğini söyleyerek tablodan çıktı. Biri gitti, ikisi kaldı. Şimdi İBB ve CİMER'den geri bildirim bekliyorum...
 

Oluklu Kertenkele

Tanım ve Genel Bilgiler
Oluklu kertenkeleler (Pseudopus apodus) her ne kadar görünüş olarak yılanlara benzeseler de isimlerinden de anlayacağınız üzere yılan değil, kertenkele olarak sınıflandırılırlar. Kertenkele olarak sınıflandırılmalarının asıl nedenleri kulak deliklerinin olması ve göz kapaklarına sahip olmalarıdır.
Oluklu kertenkelelerin gövdelerinin yarısını kuyrukları oluşturur. Sürüngen ve kuşların bağırsak çıkışı olarak adlandırılan kloaktan sonra asıl gövdeleri yerini uzun kuyruğa bırakır. Tehlike anında tıpkı diğer kertenkeleler gibi kuyruklarını bıraktıkları bilinmektedir. Kaybedilen kuyruk eskisi gibi rejenere edilebilir. Fakat unutulmamalıdır ki kuyruk çoğu kertenkele için besin ve yağ deposu olarak kullanılır. Kaybedilmeleri halinde ödenen bedel büyüktür. Hatta bazı örneklerde ölümcül olabilmektedir. Yine de bırakılan kuyruk adaptasyonu evrimsel ekonominin sıkı hesabından kurtulabilmiş, kertenkeleler arasında yayılabilmiştir. Ne de olsa yaşam her zaman bir şansı hak eder!
Oluklu Kertenkelelerin silindirik olan vücutlarının 150 cm boyuna ulaşabildikleri bilinmektedir. Yavrular ve yetişkinler görünüş olarak farklı oldukları için ilk bakışta ayırt edilebilirler. Yavruların sırtı grimsi bir renktedir ve koyu kahverengi çizgileri vardır. Yetişkin bireylerde ise sırt kısmı kızılımsı bakır renktedir ve karın kısmı sarıdır. Başlarının üstü keratin pullarla örtülüdür. Yetişkin Oluklu Kertenkelelerde sırt pulları karinalı (çıkıntılı) iken, yavrularda tüm vücut karinalıdır. Keratinden oluşmuş pullarının altında kemik plakalar bulur. Bu durum Oluklu kertenkeleleri bir tank gibi korunaklı yapsa da kemik plakalar yılanlar kadar esnek olmalarına müsade etmez. Ayrıca kloak bölgesinin yanlarında mahmuz şeklinde çıkıntı olarak kalmış iki adet körelmiş bacakları bulunur. Bu inanılmaz kertenkelenin 50 yıla kadar yaşayabildiği bilinmektedir.

Ekolojik Dağılım ve Habitat
Küresel olarak baktığımızda Orta Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya civarlarında yaşadıklarını söyleyebiliriz. Ülkemizde ise çoğunlukla kıyı şeritleri olmak üzere bir çok yerde görülebilirler. Açık yamaçlar, vadi yamaçları, taşlık alanlar, fundalık ve makilik alanlarda yaşadıkları bilinmektedir. Ayrıca bazen kemirgen yuvalarına saklandıkları da gözlemlenmiştir.

Davranış ve Etoloji
Korkutulduğu zaman yukarıda belirttiğimiz gibi kuyruklarını bırakırlar. Fakat çoğunlukla tıslamak, çok nadir olsa da ısırmak (zehirli değillerdir) ve kendilerine has kötü bir koku bırakmakla yetinirler. Tehdit edildiklerinde zehirli yılanları taklit ederek kıvrıldıkları da görülmüştür.
Çiftleşmeden 10 hafta sonra, 8-10 adet yumurta dişi tarafından bir taşın altına bırakılır. Genelde yumurtalar çatlayana kadar yumurtalarını korudukları bilinir. Yumurtalar bırakıldıktan 45-55 gün sonra 15 cm boyunda yavru oluklu kertenkeleler dünyaya gelir.

Diyet
Oldukça geniş olan menülerinde çekirgeler başta olmak üzere eklem bacaklılar, diğer kertenkeleler, salyangozlar, küçük fareler ve fare yavruları hatta kuş yumurtaları ve yavru kuşlar bile bulunmaktadır.

İnsanlarla Etkileşim
Ne yazık ki bu zararsız canlılar, bilinçsiz insanlar tarafından yılan zannedilip öldürülmektedir. Ayrıca ülkemizde yaşayan çoğu yılan türü de aynı bu sevimli kertenkele gibi zehirsiz ve zararsızdır. Zehirli olan türler ise yalnızca rahatsız edildiklerinde saldırma davranışı gösterirler.
Oluklu kertenkeleler aynı zamanda egzotik hayvan ticaretinde de kullanılmaktadır. Yabani bir hayvanı doğasından koparıp oyuncak gibi satmak elbette etik dışı bir davranıştır. Hiçbir türü doğasından koparmayın!

Etimoloji
Halk arasında yaygın olan bu isim adını oluklu kertenkelenin gövdesinin yan taraflarında bulunan girintilerden alır. Bu girintilerde kemik olmadığından canlıya esneklik sağlar ve nefes alırken esneyerek akciğerlerin baskılanmasını önler.
İngilizce "glass lizard" yani cam kertenkele olarak bilinir. Nedeni ise bırakılan kuyrukların birkaç parçaya bölünebilmesinden kaynaklanır. Ayrıca Rusçada "sheltopusik" ismiyle anılan sevimli canlımız, anlamını renklerinden almıştır. Kelimesi kelimesine çevrildiğinde "sarı göbek" anlamına gelmektedir.

Selanik

Yunanistan’ın başkent Atina’dan sonra en büyük ikinci şehri olan Selanik, Türkiye’den yaklaşık 340 km uzaklıkta yer alıyor. Atatürk’ün doğduğu şehir olması nedeniyle bizim için ayrı bir yere sahip olan Selanik, İzmir’e çok benzetiliyor. Önemli bir liman kenti olan Selanik’te park yeri bulmak büyük bir problem.
450 yıllık Türk yurdu Selanik, Mustafa Kemal ATATÜRK'ün dünyaya gözlerini açtığı yerdir. 1912 Balkan Savaşı'nda Selanik tek bir kurşun dahi atılmadan Yunan ordusuna bırakılır. 1923 mübadelesinde Türkler Selanik’ten ayrılmış, onların yerine Anadolu’daki Rumlar getirilmiştir.

SELANİK İSMİ NEREDEN GELİYOR
M.Ö. 352'de Büyük İskender'in babası 2. Philip Teselya'yı ele geçirir ve o günlerde doğan kızına "Teselya Zaferi" anlamına gelen Thesselya Niki yani Thessaloniki adını verir. M.Ö. 315'te ise Kral Kassandros, Selanik şehrini bugünkü Thermi denilen bölgede kurar. Büyük İskender'in kız kardeşi Thessaloniki ile evli olan Kral Kassandros, kurduğu bu yerleşime Thessaloniki adını verir. Böylece günümüzün Selanik'i ismini almış olur.

SELANİK’TE GEZİLECEK YERLER
  • Atatürk Evi
Selanik deyince akla ilk gelen isim kesinlikle Mustafa Kemal ATATÜRK. İlkokul yıllarından beri kitaplarda gördüğümüz mütevazı, cumbalı ev, aynı zamanda Selanik’in en ünlü yapısı. Atatürk’ün 1881’de doğduğu ve Selanik’in Osmanlı’nın elinden çıktığı 1912’ye kadar dönem dönem kaldığı bu ev, 1953’te müzeye çevrildi. Aya Dimitriya Mahallesi, Apostolu Pavlu Caddesi üzerinde 75 numarada yer alan evin bitişiğinde ise Türk Konsolosluğu yer alıyor.
Bodrumu ile birlikte üç katlı ve bir avlu içerisinde yer alan evdeki eşyalar, İstanbul Dolmabahçe ve Topkapı saraylarından seçildi. Selanik’e gelen her Türk turistin ilk uğradığı bu müze evi, üzeri tuğla çatılı, çıkartmalı, eski Türk evleri tipinde, zemin kat üzerindeki birinci ve ikinci katlar dikdörtgen şeklinde kafesli pencerelerden ışık alacak şekilde yapılmış.
  • Beyaz Kule
Şehirde görülmesi gereken antik yapıların en önemlisi ve şehrin simgesi sayılan 30 metre yüksekliğinde ve 6 katlı olan Beyaz Kule günümüze kadar ulaşmış bir Osmanlı dönemi eseridir. Selanik sahilinde, şehrin tam orta yerinde bulunan bu kule Kanuni Sultan Süleyman döneminde denizden gelecek saldırılardan önceden haberdar olmak ve ilk müdahaleyi yapmak amacıyla yapılmıştır. Birçok tarihçinin söylediğine göre Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş ama başka bir görüşe göre de kulenin Venedikli mimarlar tarafından yapıldığı söylenmektedir.
  • Ano Poli (Eski Şehir)
Selanik'in eski yerleşiminin olduğu tepe burası ve tarihi kalenin de bulunduğu en yüksek noktası. Kastra diye de anılan semt, bir zamanlar Türkler'in yoğun yaşadığı mahalleymiş. Cumbalı evlerin mimarisine baktığınız zaman bunu kolaylıkla hissedebiliyorsunuz.
Selanik, Ana Poli'den aşağı deniz kıyısında doğru inen yaklaşık 4 kilometrelik surlarla çevrili bir şehirdi. Bugün şehrin merkezinde bu surlardan çok az kalıntı olsa da eski şehrin olduğu bu hakim noktada iyi korunmuş surların görkemine erişiyorsunuz.
  • Yedi Kule ya da Zincirli Kule
Osmanlı’nın ilk dönemlerinde 1431 yılında Çavuş Bey tarafından Bizans surları içerisine yapılmış. Girişinde Osmanlı tuğrası bulunuyor. Osmanlı zamanında buraya Zincirli Kule deniyormuş. Şehrin manzarasına hakim tepede kurulu bu kule bir dönem Yunanistan tarafından hapishane olarak da kullanılmış.
  • Galerius Kemeri
Selanik’te bulunan Galerius Kemeri, Sultan Hortaç Camii ile aynı zamanda yapılmıştır. Dönemin Roma İmparatoru Galerius Maximus’u onurlandırmak için yapılan kemerin halen bir kısmı bozulmayarak günümüze kadar kalabilmiştir. Selanik’te görebileceğiniz en eski yapılardan biri olan bu kemer, aynı zamanda Galerius Arkı olarak da isimlendirilir.  Yapının hemen yanında yer alan ve bir zamanlar cami olarak kullanılan Sultan Hortaç Camii – Yorgo Rotundası adındaki kilise de görülebilir.
  • Rotunda (Sultan Hortaç Camii – Yorgo Rotundası)
Selanik’in en eski ve gösterişli yapılarından biri olan Rotunda, ismini dairesel şeklinden alan bir yapı. Roma imparatoru Galerius tarafından MS 4. yüzyılda şimdiki Selanik şehrindeki Egnatia Caddesi üzerine tapınak olarak yaptırılan Yorgo Rotundası, döneminde çok tanrılı inanışa göre yapılmış olsa da daha sonra Hristiyan Kilisesi olmuştur. Bu kilise Selanik’te Osmanlı’nın hüküm sürdüğü dönemde camiye çevrilerek Müslümanlara ibadete açılmış ve adı Sultan Hortaç Camii olarak değiştirilmiştir. Ardından Yunanistan’ın egemenliği ile yeniden kilise olmuştur. Camiye ismi verilen Hortaçlı Süleyman Efendi’nin avluda mezarı ve bir de türbesi yaptırılmış olsa da günümüzde türbe yerinde yoktur. Şehrin en eski yapılarından biri olan bu yapı ile aynı dönemde inşa edilen Galerius Kemeri de bu yapının önünde bulunmaktadır.
  •  Aristoteles Meydanı
“Bir bulutla kış olmaz, bir çiçekle yaz gelmez.” diyen ve Yunan dünyasının Platon’dan sonraki en önemli düşünürü olan ve bir süre Büyük İskender’e hocalık da yapan Aristo’nun adını taşıyan meydan. Şehrin en ferah noktalarından biri olan bu meydana adını veren ünlü filozof Aristo’nun heykeli göze ilk çarpan eser oluyor. Bu meydan 1918 yılında Fransız mimar Ernest Hebrard tarafından tasarlanmış. Selanik şehrinin büyük kısmını mahveden 1917 Selanik Yangını’ndan önce şehrin mimarisi Avrupa’da temel olarak kabul edilen ögelerden yoksunmuş ve mimar kentin 1917 yılı öncesindeki eksik mimari ögelerini gidermek için Batı ve Bizans mimarisini kullanmış. Meydanın tamamen inşa edilmesi 1950’li yılları bulmuş, birçok bina yenilenmiş ve kuzey kısmının büyük bir bölümünün restoresi de 2000’li yıllarda yapılmıştır.
Meydan boyunca vakit geçirebileceğiniz birçok restoran, kafe, bar alternatiflerine rastlayabilirsiniz. Meydan konumundan dolayı festivallere, mitinglere, çeşitli etkinliklere ve sergilere de ev sahipliği yapmaktadır.

Kavala

Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde yer alan Kavala, İpsala sınırından yaklaşık 200 km uzaklıkta yer alıyor. Bir sahil kenti olan şehir, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa‘nın da doğduğu yer olarak biliniyor.
1387’den 1912 yılına kadar Osmanlı toprağı olan şehrin nüfusunun büyük bir kısmını bugün Yunanlar oluşturuyor. Özellikle 1923 yılında gerçekleşen nüfus mübadelesi sırasında Kapadokya’da yaşayan Rumlar buraya yerleştirilmiş. Bugün yaklaşık 60 binlik nüfusu ile Batı Trakya’nın en büyük merkezlerinden biri. Buranın Batı Trakya’daki diğer Osmanlı şehirlerinden en büyük farkı, burada çok fazla Türk nüfusu kalmamış.
Şehre girer girmez Osmanlı döneminden kalma Su Kemeri sizi karşılıyor ve bir anda acaba Unkapanı’na mı geldim diyorsunuz. İstanbul Saraçhane’deki Bozdoğan Kemeri’ni anımsatıyor. Malum ikisi de Roma’dan kalma su kemerleri. İlk olarak Roma döneminde yapılsa da günümüzdeki hali Kanuni Sultan Süleyman tarafından şehrin su ihtiyacını karşılamak için yaptırılmış bu kemer, şehrin belki de en görkemli yapısı.
Şehirde ilk keşfedilmesi gereken yer Panagia adı verilen eski şehir. Buradaki yapılar sizi bir Osmanlı şehrinde geziyor havasına sokuyor. Burası eski Osmanlı tipi evlerinin, renkli binaların ve tarihi yapıların yoğunlukta olduğu bir bölge. 
Buradaki yapılardan biri İmaret. Osmanlı döneminde Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından yaptırılmış ve medrese, aşevi ve mektep olarak kullanılmış bir yapı. Günümüzde otel olarak işletiliyor.
Tepeye ulaştığınızda sizi Kavalalı Mehmet Ali Paşa‘nın evi, büstü ve bir kilise karşılıyor. Kavala’da doğmuş Osmanlı’nın Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, şehirde heykeli dikilecek kadar seviliyor. Bunun başlıca nedeni ise Osmanlı İmparatorluğu’na karşı başkaldırıp kendi hanedanını kurması. 
Aziz Nikola Kilisesi; Kanuni Sultan Süleyman tarafından Pargalı İbrahim Paşa Camii olarak yaptırılan bina mübadele sonrasında kiliseye dönüştürülmüş. Caminin minaresi çan kulesi olarak değiştirilmiş.
Eski şehir bölgesinde yer alan Kavala Kalesi şehrin en önemli tarihi eserlerinden biri. Bazı kaynaklarda Bizans Kalesi olarak da biliniyor. Şehri tepeden görmek isterseniz bu bölge en iyi şeçim olacaktır.
Kavala denince akla ilk olarak kurabiye geliyor. Şehrin en ünlü yiyeceği kurabiyelerin tarihi aslında şu anki Türkiye topraklarına dayanıyor.  Kavala’da yaşayan bir çok kişinin kökeni İç Anadolu bölgesine ait. Kapadokya, Karaman, Niğde gibi yerlerden mübadele zamanında Kavala’ya göç ediyorlar. Kavala Kurabiyesi olayı da göç sonrası başlıyor.

Dalgalarla Dans

Karadeniz'in kabaran soğuk dalgaları arasında yiyecek arayan küçük martılar...